- Hastalıkların etiolojisi konusunda giderek artan bilimsel bulgular,
- Doğal ürünlerin kimyasal içerik ve biyolojik etkinlikleri üzerinde yürütülen
bilimsel araştırma sayısındaki dikkati çeken artış,
- Bazı kronik ve ölümcül hastalıkların alınacak bazı önlemler ile
önlenebileceği konusunda artan bilimsel kanıtlar; kalp ve damar hastalıkları,
kanserler, osteoporoz, artrit ve tip-2 diyabet vd.
- Bağışıklık sisteminin önemi ve işlevleri ile ilgili ortaya konulan bilimsel
bulgular,
- Yazılı ve görsel basında sık sık beslenme ve sağlık konusundaki haberlerin
yer alması,
- Bu konuyu işleyen kitapların sayısındaki hızlı artış,
- İnternetin keşfi: Kurumsal veya özel, bilgi ve bilimsel web sitelerine ve
ilgili yorumlara süratle ve kolaylıkla ulaşılabilmesi.
Bu etkenlerin haricinde diğer
önemli bir husus ise, bilhassa gelişmiş toplumlarda ortalama yaşam süresindeki
belirgin artış ve bunun sonucunda “Toplumun yaşlanması”. Ortalama yaşam süresi
daha şimdiden Japonya ve Norveç gibi refah düzeyi yüksek toplumlarda 80’leri
aştı, Türkiye’de bile 70’ler civarında. Esasında bu tam bir döngüsel hareket
olarak tanımlanabilir; yani yukarıda saydığımız etkenlere bağlı olarak toplumda
ortalama yaşam süresi arttıkça bu tip ürünlere olan talep artıyor. Yapılan
hesaplamalar sonucunda, 2050 yılında gelişmiş ülkelerde nüfusun üçte birinin 50
yaş üzerinde olacağı öngörülüyor. Ancak önemli olan 50’li yaşlara ulaşmak, uzun
yaşamak değil, ne derecede sağlıklı bir yaşlanma dönemi yaşadığınız.
Büyük bir ticari pazar
Bu kavram çok kârlı ve cazip bir
ticari pazar haline gelmiş durumda. “İşlevsel Besin” (Functional Food) olarak
adlandırılan çeşit çeşit besin ve bitkisel ürünler çeşitli “Sağlık Önerileri”
ile pazarlanıyor. Bu grup altında doğal besinler (meyve ve sebzeler), organik
ürünler ve bunlardan hazırlanan sağlık ürünlerinin yanı sıra beden ve fiziksel
kapasiteyi artıran ürünler de yer almaktadır. Yani spor içecekleri, elektrolit
içecekleri ve spor enerji barları gibi ürünler, katkılı yulaf gevreği ürünleri,
folat katkılı portakal suyu, kolesterolü düşüren stanol katkılı margarinler gibi
ürünler bu kapsam içinde yer almaktadır. 1992’de sadece ABD’de 5.4 milyar dolar
olan bu grup ürünlerin pazarı günümüzde 50 milyar doları aşmıştır.
Fotosentezden ilaca
Bitkilerde, fotosentez sonucu,
bitkinin büyümesi, gelişimi, metabolizması veya savunması ile ilgili bir çok
molekül meydana gelmektedir. Bunlar arasında amino asitler, klorofil,
nükleotitler, basit karbohidratlar ve membran lipitleri gibi bileşikler
primer metabolitler olarak isimlendirilmektedir. Fotosentez
sonucu meydana gelen alkaloit, heterozitler vd. bileşenler ise sekonder
metabolit olarak isimlendirilmektedir. Doğada meydana gelen her bir
molekülün bir fizyolojik etkisi bulunmaktadır. Bu zengin içerik, canlıların
hayatlarını sürdürebilmeleri ve sağlıklarını koruyabilmeleri bakımından son
derece önemlidir. Bu bakımdan, vitaminler, mineraller, amino asitler, proteinler
ve esansiyel yağ asitleri gibi insan sağlığı bakımından önemli besin öğelerine
sahip bitkilerden -lezzetleri de uygunsa- BESİN olarak
yararlanırız. Besin olarak tükettiğimiz bitkilerden bazılarının sağlığımız için
diğerlerine göre çok daha yararlı olduğunu biliriz. Sarımsak, enginar, ısırgan
gibi gıdalar İŞLEVSEL BESİNLER (Functional Foods) olarak
tanımlanmaktadır. Ancak, son yıllarda besin bileşenlerinin insan sağlığı
bakımından önemini ortaya koyan bilimsel bulgulara paralel olarak,
bu besin bileşenlerini tablet, şurup gibi farmasötik formlar halinde
kullanıma sunan BESİN DESTEKLERİ (Food Supplements) kavramı
önemli bir ticari potansiyel yaratmıştır. Bilhassa kişilerin farklı beslenme
alışkanlıklarına bağlı olarak, bitkilerin bu besleyici ve sağlık için önemli
bileşenlerinden yeterince yararlanamayan kişiler için kolay kullanım sağladığı
için tercih edilmektedir. Çoğu kimse, günlük beslenmesinde gerekli besinleri
yeterince alıp almadığını ayarlamak için özen göstermek yerine hazır vitamin,
mineral formülasyonlarını kullanmayı tercih ediyor.
Besin olarak yararlanılan
bitkilerin besleyici öğelerinin dışında sağlığın korunması ve tedavi amacıyla
yararlanılmasını sağlayan ve tablet, şurup gibi farmasötik şekillerde pazarlanan
ürünler ise NUTRASÖTİKLER olarak adlandırılmaktadır. Bu
farklılıkları daha net bir şekilde vurgulayabilmek için resmi otoriteler
tarafından yapılan tanımları incelemek yararlı olacaktır.
- İşlevsel Besin (Functional Food): “Sağlığı koruyucu
veya hastalık riskini azaltıcı etki gösteren gıda” [Roberfroid,
1999]. Yani, bir temel makro- veya mikro besleyici elementi ya da herhangi bir
minör bileşeni etkili bileşeni olan ve besin olarak kullanılan enginar,
sarmısak, ısırgan gibi bitkiler bu başlık altında sınıflandırılabilir.
- Besin Desteği (Food Supplement): “Beslenmeyi
desteklemek üzere, bir veya daha fazla besin içeriği [vitaminler, mineraller,
bitkiler (tütün hariç) ve bitkisel ürünler, amino asitler vd. veya bileşenlerini
taşıyan, ağızdan tablet, kapsül veya sıvı şeklinde alınan ve ön yüzünde “Bir
besin desteğidir” ibaresi bulunan ürün” [Dietary
Supplements and Health Education Act, 1994]. Bu tanıma göre, besin/işlevsel
gıdalarda bulunan etkili bileşenleri, kaynağında bulunduğu miktarda taşıyan ve
farmasötik dozaj şekilleri halinde hazırlanmış ürünler bu grup altındadır.
Mesela, günlük gereksinim miktarlarını aşmayan vitamin ve mineral
formülasyonları, protein ve amino asit ekstreleri, Omega-3, -6 veya -9 yağ
asitleri, balık yağı formülasyonları bu tanıma uymaktadır.
- Nutrasötik (Nutraceutics): “Bir besinde biyolojik
olarak etkili olduğu kabul edilen bir bileşeni, besin olmayan bir taşıyıcı
içerisinde, besinde bulunduğundan çok daha yüksek miktarlarda taşıyan ve
profilaktik ya da tedaviyi desteklemek amacıyla kullanılan besin
destekleri” [Zeisell, 1999]. Yani, besin/işlevsel besinlerde bulunan etkili
bileşenleri kaynağında bulunduğundan çok daha yüksek miktarlarda taşıyan ve
farmasötik dozaj şekilleri halinde pazarlanan ürünleri bu grup altında
sınıflandırabiliriz. Mesela, domatesin etkili bileşeni likopen, üzüm
çekirdeğinin etkili bileşeni resveratrol, yeşil çayın etkili bileşeni olan EGCG
(epigallokateşin gallat) veya soya fasulyesinden elde edilen izoflavonlar bu
tanıma uymaktadır.
Bu tanımlara göre, sağlık için
yararları, profilaktik ve terapötik etkileri ile etkili bileşen ilişkisi
karşılaştırmalı bir şekilde aşağıda tablo şeklinde verilmiştir. [(+) yarım
olarak değerlendirilmelidir]:
|
Gıda |
İşlevsel Gıda |
Gıda Desteği |
Nutrasötik |
Fizyolojik etki |
+ |
++ |
++(+) |
+++ |
Profilaktik |
+ |
++ |
++(+) |
+++ |
Terapötik |
|
(+) |
+ |
++ |
Doz/miktar |
+ |
+ |
+(+) |
+++ |
Yukarıda incelediğimiz
tanımlardan da anlaşılacağı üzere, Besin Desteği ve
Nutrasötik kavramları, bitkisel tedavi yöntemi olan
Fitoterapi’den çok daha farklıdır. Besin Desteği ve Nutrasötik
olarak sınıflandırılan ürünlerin ortak özelliği “besin”
olmalarının yanı sıra “doğal” olmaları gerekiyor. Doğal
dendiğinde ise doğadan elde edilen ve besin olarak yararlanılan tüm “bitkisel,
hayvansal, mineral ya da mikroorganizma” kaynaklı ürünler söz konusu. Halbuki
Fitoterapi, adından da anlaşılacağı üzere, sadece bitkisel ürünlerin sağlığı
korumak ya da bir farmakolojik cevap oluşturmak üzere kullanımını kapsamaktadır,
yani besin olarak kullanılması söz konusu değildir.
Beslenmemizi desteklelemiz gerekir
mi?
İki yıl önce önemli bir Tıp dergisi
olan Internal Medicine’de yer alan bir makalede “Vitaminlerin Etkisiz Olduğu”
bildiriliyordu. Amerika Birleşik Devletlerinde 10 yıl sürdürülen ve ellibin
kadar menopoz sonrası dönemde kadının izlendiği epidemiyolojik çalışmada
sonucunda, bu süreç içerisinde vitamin kullanan ve kullanmayan kadınlardaki
izleme indeksleri arasında belirgin bir farklılık gözlenememiş. Bu çalışmanın
basına yansıyan şekli; “Vitaminler Aldatmaca, hiç bir etkisi yok!”. Aslında bu
haber basında sık sık karşılaştığımız yanlış değerlendirmelerden biridir. Çünkü
makalenin tartışma kısmında bu çalışmanın açık tarafları tartışılmış, 10 yıl
gibi uzun bir süreçte denekleri beslenme şekilleri, kullandıkları ilaçlar, yaşam
tarzı gibi sonuca doğrudan etkili olabilecek etkenler bakımından izlemedikleri,
dolayısıyla çalışma sonuçlarının ihtiyat ile karşılanması gerektiği
belirtilmişti. Ama basında bu kısımdan bahsedilmiyordu.
Daha doğru bir değerlendirme
yapılabilmesi için ben konuya diğer bir taraftan bakmayı tercih ediyorum.
Yapılan bilimsel çalışmalar insanların sağlıklarını korumak için vitamin ve
minerallere ihtiyacı bulunduğunu ortaya koyuyor. Vücumuzda biyokimyasal
tepkimelerin gerçekleşebilmesi için bu gibi elementlere ihtiyacımız var. Peki
biz bunları vücumuzda üretebiliyor muyuz? Hayır (güneş ışınları ile D vitamini,
bağırsak florası tarafından B12 vitamini sentezi gibi bir kaç küçük örnek
haricinde). O halde dışarıdan almak zorundayız. Tek kaynak ise besinler; meyve
ve sebzeler.
Peki yeterince ve
sağlıklı beslenebiliyor muyuz? Büyük şehirlerden birinde yaşayan bir insanı
izleyelim. Sabah erken saattte işe gitmek üzere kahvaltı yapmadan evde ayrılır;
bir boğaça ile karnını doyurur. Öğlen iş yeri çevresindeki kebapçılardan birinde
karnını doyurur. Akşam eve döndüğünde eşi de çalışıyorsa evde hazır yemek
bulamıyabilir. Bir pizacıdan getirtilen pizalar yenir. Peki bu aile günlük
vitamin ihtiyacını nasıl karşılayacak?
Diğer taraftan, günümüzde
olgunlaşmadan yani biyosentez tamamlanmadan toplanan meyve ve sebze kasalarda
taşıma sırasında güneş göremeden ya da suni olarak (karpit ile sararma vb.)
olgun görüntüsü verilmektedir. Dolayısıyla, bu ürünlerde vitamin ve mineral
içeriğin günlük hesaplanan miktarlarda olması beklenmemelidir.
Sadece yukarıda bahsettiğim bu iki
basit olay bile, günlük vitamin ve mineral gereksinimimizin yeterince
karşılanamadığı konusunda endişelere yol açmaktadır.
Vitamin ve mineral dışı besin
öğeleri için de benzer bir durum söz konusu. Mesela, domatesin kuvvetli
antioksidan bileşeni likopen, ya da üzüm çekirdeği ve şarapta bulunan
resveratrol, ve diğerleri. Bu maddelerin besinlerden etkili miktarlarda düzenli
sağlanması mümkün olamayacağına göre dışarıdan hazır formülasyonlar halinde
kullanılması yararlı olabilir. O halde insanların kendi beslenme
alışkanlıklarını gözönüne alarak belirli aralıklar ile besin destekleri
kullanması, sağlığın korunması ve sağlıklı bir yaşlanma süreci için önemlidir.
Ancak aşırı miktarlarda ve gereksiz yere kullanılmasının da zarar verebileceği
göz önüne alınmalıdır. Bu bakımdan, internet sitelerinde ya da satıcı firmalar
tarafından satışının artırılmasına yönelik reklamlara kapılmadan, güvenilir
kurumlar tarafından yayınlanan kaynaklardaki kullanım önerileri
izlenmelidir.
Prof.Dr. Erdem
YEŞİLADA
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi